Son yıllarda, Orta Doğu'da meydana gelen jeopolitik değişiklikler ve güç dengeleri, özellikle İsrail'in bölgesel güç olma arzusu üzerinde büyük etkiler yarattı. “Foreign Policy” dergisi, bu bağlamda İsrail'in bölgesel güç olma hedeflerinin altında yatan sebepleri, fırsatları ve engelleri detaylandırarak, ülkenin uluslararası arenadaki konumunu sorguluyor.
İsrail, kuruluşundan bu yana kendisini uluslararası alanda bir güç olarak konumlandırma çabası içinde. Ancak bu hedef, tarihsel çatışmalar, içsel politik ve sosyoekonomik zorlukların yanı sıra, komşu ülkelerle olan ilişkileri nedeniyle de her zaman zorlu bir süreç olmuştur. Özellikle, İran’ın artan etkisi, Filistin sorunuyla ilgili karmaşık durumlar ve Arap-İsrail çatışmalarının dinamikleri, İsrail’in bölgesel güç olma çabalarını zorlaştırıyor.
İsrail'in stratejik yönelimi, kendisini yalnızca askeri bir güç olarak değil, aynı zamanda teknolojik ve ekonomik bir güç olarak da konumlandırmaya dayanıyor. Ülke, dünyanın en ileri teknoloji firmalarına ev sahipliği yaparken, siber güvenlik, tarım teknolojisi ve sağlık alanlarında da önemli atılımlar gerçekleştirmiştir. Ancak bu güçler, sadece askeri alanda bir avantaj sağlasa da, tam anlamıyla bir bölgesel güç olma hedefini gerçekleştirme konusunda yetersiz kalıyor.
İsrail'in bölgesel güç olma çabaları, sadece iç dinamiklerle değil, aynı zamanda uluslararası aktörlerle de şekilleniyor. ABD başta olmak üzere Batı ülkeleri, İsrail'in güvenliğini ve varlığını desteklemekte önemli bir rol oynuyor. Ancak bunun yanında, Rusya ve Çin gibi güçlerin Orta Doğu'daki etkileri, İsrail'in zayıf noktalarını ortaya koyuyor. Özellikle İran'ın bölgedeki etkisi, İsrail’in kendisini tehdit altında hissetmesine neden oluyor.
Bu bağlamda, ABD'nin Orta Doğu politikaları da İsrail'in geleceğini direkt olarak etkiliyor. Örneğin, Biden yönetiminin İran ile çıkmaza giren nükleer müzakereleri ve Arab ülkeleriyle olan ilişkilerin geliştirilmesi, İsrail’in stratejik hesaplarını sorgulamasına neden oluyor. Ayrıca, İsrail’in Arap ülkeleri ile normalleşme süreçleri, belirli avantajlar sağlasa da bu durum, Filistin meselesinin çözülmemiş olması nedeniyle sık sık tartışmalara yol açıyor.
Sonuç olarak, İsrail'in bölgesel güç olma hedefleri, tarihsel, sosyoekonomik ve uluslararası dinamiklerle şekillenmeye devam ediyor. Ancak bu hedef, sadece askeri değil, aynı zamanda diplomatik ve ekonomik anlamda da güçlü bir strateji gerektiriyor. Aksi takdirde, İsrail'in bölgedeki varlığı tehdit altında kalmaya devam edecek ve bölgesel güç olma hayali bir ütopya olarak kalacaktır. Bu zorlu süreçte, Orta Doğu'daki dengelerin nasıl şekilleneceği ise dünya genelinde izlenmeye devam edilecek bir durum olarak karşımıza çıkıyor.